16. ve 18. Asırlarda Osmanlı Fetva Literatüründe Mudârebe Ortaklığı

2020 
Mudârebe, gecmisi Islam’dan binlerce yil oncesine dayanan bir taraftan emek, diger taraftan sermaye konularak kurulan bir ortaklik turudur. Islam’da da bu ortaklik mesru olarak kabul edil-mis ve Musluman toplumlar tarafindan kullanilmistir. Bu ortaklik klasik fikih kitaplarinda sirket bahsinden ayri bir bolum olarak yer almistir. Mudârebe ortakligi cesitli sekillerde gunumuzde de varligini devam ettirmektedir. Her gecen gun gelismekte olan katilim finansi bu ortakliga dayali olarak sermaye toplamaktadir. Hatta bazi arastirmacilar onu faizli finans sistemi basta olmak uzere cagdas murabahaya dayali katilim bankaciligina alternatif bir yontem olarak da onermekte-dir. Bu yuzden soz konusu ortakligin gunumuzde kendisinden beklenen gorevi yapacak bir mahi-yette olup olmadigi ancak tarihi tecrubenin bilinmesiyle ortaya cikacaktir. Ayrica bu ortakligin tarihi surecte gecirdigi degisimin tespit edilmesi onun gunumuzdeki durumunu ve gelecekte alacagi seklin anlasilabilmesine yardimci olacaktir. Zira tarihi surecte beseri tecrubeye bagli olarak mudârebe ortakliginda bazi hukum ve neticelerinin degisime ugradigi gorulmektedir. Ilk donemlerde sade olan ortaklik yapilari gittikce daha teknik bir ozellik kazanmaktadir. Bu sebeple 16. ve 18. asirlarda Osmanli donemi mudârebe ortakliklarinin nasil ve ne bicimde kuruldugu, hangi is kollarinda yaygin bir sekilde kullanildigi ve bu esnada ne gibi hukuki sorunlarin ciktigi ve cozumlerin uretildiginin tespit edilmesi iktisat tarihi acisindan buyuk onem arz etmektedir. Bu sayede mudârebenin gunumuzde kendisinden beklenen islevi yerine getirip getiremeyeceginin imkânina dair islevsel tespitler yapilabilecektir. Bu arastirma 16-18. asir Osmanli fetva literaturune dayali mudârebe ortakliginin soz konusu asirlarda karsilastigi cesitli hukuki sorunlar ve cozumlerini ortaya koymaya calismaktadir. Cunku uygulamayla ilgili karsilasilan guncel sorunlar fikih kitaplari yaninda fetvalara konu olmustur. Bu amacla soz konusu asirlarda taninirlik ve ulasilabilirlik bakimindan one cikan Ibn Kemal (ol. 940/1534), Ebussuud Efendi (ol. 982/1574), Sun‘ullah Efendi (ol. 1021/1612), Feyzullah Efendi (ol. 1115/1703) ve Yenisehirli Abdullah Efendi’ye (ol. 1156/1743) ait fetva mecmualari taranarak ko-nuyla ilgili tespit edilebilen fetvalar degerlendirilmistir. Osmanli donemi fetva literaturunde mudârebe akdi, fikih geleneginde oldugu gibi sirket bolu-munden ayri mustakil basliklarda yer almaktadir. Mudârebeyle ilgili fetvalarin daha cok uygulama esnasinda ortaya cikan sorunlar ve cozumleri yansittigi anlasilmaktadir. Arastirma konusu asirlara ait one cikan fetva mecmualari incelendiginde gerek sayi gerekse ihtiva ettigi konular bakimindan mudârebe ortakliginin Osmanli toplumunda yaygin bir sekilde kullanildigi gorulmektedir. Zira bu ortaklik sermayedar acisindan sermayesini isletmenin, girisimci acisindan da finansman ihtiya-cini karsilamanin en kullanisli araclarindan biri oldugu soylenebilir. Ozellikle kadinlar olmak uzere ticaret yapma imkâni olmayan bazi kimseler bu ortakligi tercih ettikleri anlasilmaktadir. Mudârebeyle ilgili fetvalarda sikca gecen denizle ilgili “Zeyd-i reis”, “Karadeniz ve Akdeniz” gibi ifadeler soz konusu asirlarda Osmanli Devleti’nde daha cok Istanbul merkezli Akdeniz ve Karade-niz havzasinda tarim ve ticarete yonelik isler icin mudârebe ortakligi yapildigi gorulmektedir. Bu sayede girisimciler, kisa vadeli finansman ihtiyaclarini karsiladiklari anlasilmaktadir. Mudâribin ortaklikta faal, rabbu’l-mâlin pasif kalmasi taraflarin diger ortaklik turlerine gore mudârebeyle ilgili meselelerin daha fazla fetvalara yansimasina sebep oldugu soylenebilir. Cunku mudârebe ortakligi geregi mudâribin teaddisi olmadigi takdirde re’sumâldeki zarardan sorumlu olmamasi ve rabbu’l-mâlin takyidine muhalif yaptigi islemlerden dolayi kâr etmesi halinde kârin kendisine kalmasiyla mudâribin daha fazla risk almasina imkân verdigi gorulmektedir. Bu durum rabbu’l-mâlin sermayesini zarardan korumak amaciyla mudâribe yer, zaman ve sureyle ilgili cesitli sinirlamalar getirmeye calismasina hatta daha da ileri giderek mudâribin sermayedeki zarara musterek olmasi veya sermayeye kefil olmasi gibi fikihta yer aldigi sekliyle mudârebe akdi-nin ruhuna aykiri bazi sartlar ileri surmesine sebep olmaktadir. Buna ragmen mudâribin ilgili sartlara pek fazla riâyet etmeyerek bazi hallerde sermayenin zâyi olmasina sebep oldugu bunun ise teaddi kapsaminda degerlendirildigi anlasilmaktadir. Rabbu’l-mâl ile mudâribin temel ihtilaf noktalarindan birinin de re’sumâlin karz, muâmele veya mudârebe olarak verilip verilmedigi meselesidir. Ozellikle ortakligin zarar etmesi halinde rabbu’l-mâl, ana sermayesini kurtarmak, mudâribin ise tazmin yukumlulugunden kacinmak icin ugrastigi gorulmektedir. Hatta bazi fetvalarda rabbu’l-mâl, mudâribden kâr payi alirken, sermayenin mahi-yetini gundem yapmazken zarar ortaya ciktigi hallerde karz verdigini iddia edebilmektedir. Bura-da rabbu’l-mâlin karz verdigi iddiasina karsilik, mudârib mudârebeye aldigini ileri surmektedir. Fetvalarda ortaklar herhangi bir delil ortaya koyamadigi veya her iki tarafin delil ortaya koydugu hallerde karz delili kabul edilmekte, deliller arasinda herhangi bir tercih yapilamadigi takdirde ise sermaye zâyi olmussa karz, kâr elde edilmisse mudârebe delilinin tercih edildigi gorulmektedir. Cunku mudârib, rabbu’l-mâlin izniyle sermayeyi kabzettigine gore rabbu’l-mâl de mali teslim ettigini itiraf etmektedir. Bu durumda mudâribe tazmin davasi acabilir. Ancak rabbu’l-mâlin karz verdigine dair delili olmadigi hallerde mudâribin mudârebe olduguna dair yemini kabul edilir. Fetvalarda rabbu’l-mâlin bugday, kendir, bez ve koyun gibi tasinir mallari re’sumâl yapmaya calistigi gorulmektedir. Ancak rabbu’l-mâl vekâlet verip mudârebeye kullanmasini soylenedigi takdirde mudârebe akdi kurulmus olmadigi gorulmektedir. Ayrica mudâribin emegi disinda kendisinin sermaye ilave ettigine dair iddiasi rabbu’l-mâlin izin vermesi vb. bazi sartlarda kabul edilmektedir. Mudârebeyle ilgili zarar ve ziyan hususlarinin diger meselelere gore daha fazla fetvalara konu oldugu soylenebilir. Bunlarin bir kismi mudâribin ihmal ve kotu niyetli tutumun-dan bir kismi olumsuz piyasa sartlarindan diger bir kismi da geminin batmasi gibi fiziki olumsuz sartlardan kaynaklandigi gorulmektedir. Bunlardan hareketle soz konusu asirlarda zararin kay-naklandigi alanlari tespit etmek de mumkundur. Bunlar arasinda deniz araclarinin batma ve yan yatmalari one cikmaktadir. Mudârebe akdi orneginde arastirma yapilan asirlarda fetvalarla fikih gelenegi arasinda yani teori ile pratik arasinda bir uyumsuzluga rastlanmadigi soylenebilir.
Keywords:
    • Correction
    • Source
    • Cite
    • Save
    • Machine Reading By IdeaReader
    7
    References
    0
    Citations
    NaN
    KQI
    []